27 Aralık 2013 Cuma

Hasan KUŞBAZ

              Kuşbaz soyadından anlayacağınız gibi Hasan Kuşbaz benim yakınım en yakınım babam.Blogumun adı her ne kadar Arife Kuşbaz'ın Kişisel Sayfası olsa da kendi hayatımdan şeyler yazmaz genelde kendime örnek aldığım ve başkaları tarafından da örnek alınabileceğini düşündüğüm kişilerin hayatlarını başarılarını anlatırım.Bu yazımda da yine aynı şeyi yapacağım idolüm,kahramanım babamı anlatacağım.
           
              Babamı küçükken oynadığımız sonralarda filmi de çekilen Super Mario'ya benzetirdim.Benim babam musluk imalatçısı,tombiş,bıyıklıydı tıpkı Mario gibi.Gençken saçları ne kadar gür ve siyah olsa da zamanla döküldü ve beyazlaşmaya başladı.ben ailenin en küçük çocuğum annem ve babamla aramızdaki yaş farkıda biraz fazla.Küçükken annem ve babamla bir yere gittiğimizde çocuklar dedenle büyükannen mi diye sorarlardı bende sinirlenip hayır onlar benim annem ve babam derdim.Şimdi gülerek hatırlıyorum bu anılarımı.

              Herkesin babası ile anıları farklı,yaşadıkları şeyler farklıdır.Ben babamın beni ilk dişçiye götürüşünü,gözlerimiz ailece bozuk bu yüzden göz doktoruna gidişlerimizi hatırlıyorum.Bu gitmeler benim içindi daha sonra hastanelere gitmemiz benim için değil bu sefer babam için olmaya başladı.

              Babamın hiç doktora gittiğini görmemiştim.Grip olurdu ama bir gün dinlenir iyileşirdi.Televizyonda 2008 yılında bu zamanın yaz aylarında bir virüs gibi bir kanaldan diğerine günde 6 saat gösterilen Doktorlar dizisi vardı.Tabi ilk zamanları olduğu için çok popülerdi bizim evde de zevkle izleniyordu.Babam bir gün sabaha karşı midem ağrıyor diye kalktı abim ve ablam hastaneye götürdüler babamda ilk hastane serüvenini yaşayacaktı.Babam ablamın ve abimin korkmuş olacaklarını düşünerek 'Zenan'ı çağırın,Suat'ı çağırın' diye hastanede bağırmaya başlamış ve tabi herkes gülmüş ama o sırada babam kalp krizi geçiriyordu.

             İlk hastaneye gidiş, ilk kalp krizi ve sonrasında gerçekleşen by pass,bir kaç yıl sonra da kalp yetmezliği babam hastanelere serumlara alışmış iğnelerden elleri morluklarla dolmuştu.Ben o sırada liseyi bitirmiş üniversite de hazırlıktaydım.Kalp yetmezliği ilerledi ileri kalp yetmezliği oldu bir hastaneden başka birine taşındık durduk en çok bu yıl hastanelerdeydik.Babamda kalp yetmezliğine bağlı olarak ciğerleri su toplamaya başlıyordu doktoru hastaneye yatacak dediği zamanlar 1.5-2 ay gibi sürelerle hastanede yatıyorduk, yatıyorduk diyorum çünkü babamla bizde hastaneye taşınıyorduk.Babam iyileşiyor bir daha.Kalp pili takıldı bu sefer tamam en çok nefret ettiğim yerden hastanelerden kurtulucaktık ama olmadı pilde babama yardımcı olamadı.Babamızı 7 Aralık akşamı kaybettik.

             Kahramanım yoktu yanımda önce ağladım sonra kendime geldim uyudum uyandım ve babam yoktu artık olmayacaktı küçük yaşta değilim ancak babam yani inanamıyordum.Sonra babamın cennette olması için dua etmeye başladım biraz daha iyi hissediyordum.Evdeki kalabalıkla ve hastanelerde olmasıyla evde yokluğuna alışıktık babamın ama artık telefonum çaldığında babam yazmayacaktı.Bir hafta aradan sonra okula başladım derslere giriyor, sağolsun arkadaşlarımda kafamı dağıtmama yardımcı oluyorlardı.Kendimi bırakamazdım zaten Babamız bize öyle öğretmedi.Babam bir çok başarısızlık yaşadı iş hayatında ama hep ayağa kalkmasını da bildi.O yüzden benim kahramanım yılmamasıyla,mücadele edişiyle,şikayet etmeyişiyle.

              Babamız belki fiziki olarak yanımızda değil hep konuştuğumuz hayal ettiğimiz İTÜ stadyumunda gerçekleşecek mezuniyetime gelemeyecek ama bize öğrettikleriyle,düşünceleriyle,tavsiyeleriyle hep yanımızda bizimle olacak.Beş kardeş hepimiz birarada babamızın bizden yapmamızı istediği,bizimle gurur duyacağı işler yapıyor yapmaya da devam edeceğiz.

              Yeni yıla gireceğimiz şu günlerde sevdiklerinizle birlikte sağlıklı,huzurlu,mutlu,yıllar diliyorum.

                                                                                               ARİFE KUŞBAZ

           
           

11 Ekim 2013 Cuma

ÜŞÜTME YOKSA ÖLÜR

Bu ay benden bir haber var.Uyusunda Büyüsün Bakterim başlığıyla İtü'nün sitesinde yayınlanan haber yazım bu ay Hürriyet Kampüs'te yayınlandı:)

ÜŞÜTME YOKSA ÖLÜR [Interpress]

31 Temmuz 2013 Çarşamba

Mehmet Fatih Yanık




                Ağustos ayı yayın konum için düşünürken birden MIT NEWS de bir haber yayınlandı ve hemen çevirisinin aslından daha iyi olacağını düşünmeksizin yayınlamak istedim konumuz MITde nöroloji ve nöroteknoloji  ile ilgili çalışmalarıyla isminden sıkça söz ettiren Mehmet Fatih Yanık.Keyifli okumalar:)

MIT News'dan alıntıdır!

'While studying physics and electrical engineering as an MIT undergraduate in the late 1990s, Mehmet Fatih Yanik managed to avoid taking any biology classes until his final semester, when he was forced to sign up for a course.

“I believed that biology was very boring, and just about memorizing facts,” he says.

So having no choice but to attend the course, Yanik sat at the back of the lecture hall, expecting the worst. But as time went on, he found he was getting more and more interested in the course, which was run by professor of biology Eric Lander, one of the leaders of the Human Genome Project and founding director of the Broad Institute. “I started to sit closer and closer to the front of the classroom,” he says.

By the end of the semester Yanik was hooked, and had decided he wanted to study biology.

But how could he pursue his newfound passion for human biology while making use of his background in engineering? Returning to MIT in 2006 after completing a PhD in applied physics at Stanford University, Yanik realized he could use his skills to tackle some of the big challenges in neuroscience. 
Taming the brain’s complexity

“I realized that the complexity of the human brain is so great that our existing efforts were just too slow to discover how the thousands of genes and neuronal circuits, involving thousands to billions of neurons, work,” Yanik says. “What we needed were sophisticated high-throughput screening and intelligent systems that would allow us to do neuroscience more rapidly, so that we could understand how each individual gene, molecule, neuron and neuronal circuit in the brain works, and rapidly search for therapeutics.”

To this end Yanik, now tenured as an associate professor of electrical engineering and biological engineering, founded the High-Throughput Neurotechnology Group at MIT, with the aim of developing advanced analysis, screening and therapeutic technologies for the nervous system.

The group first developed microfluidic chips to manipulate small animals such as the invertebrate Caenorhabditis elegans and the zebrafish, both used extensively as model organisms in biological research. “We have machines that can take these animals from their ‘hotels,’ rotate them, image them, perform microsurgery and regeneration studies, while testing drugs on them very rapidly,” Yanik says.

Previously, researchers studying C. elegans and zebrafish would have to manually place them under a microscope, orient them precisely and then take an image of these animals. “Oftentimes this manual handling was too slow and imprecise to allow scientists to screen large numbers of organisms,” Yanik says.

In contrast, the technologies developed by Yanik’s group can screen organisms at a rate of thousands of animals per day, while still remaining accurate enough to cut even individual nerve fibers with special lasers to test whether they can be repaired by different drugs. “By automating these using microfluidics, high-speed imaging and sophisticated analysis techniques, we have made high-throughput screening of these organisms possible,” Yanik says.

The team has also developed high-throughput techniques to rapidly generate micropatterns of proteins on substrates, upon which individual neurons can be grown. They can then study how these neurons form connections, and administer drugs to discover how they affect this process.

Similarly, the group’s high-throughput screening systems allow them to study neuronal circuits within cultured animal or human brain tissues by probing single neurons.

Paving the way for discoveries

Each of these new technologies has led to exciting biological discoveries, according to Yanik. The C. elegans screening chip, for example, led to the discovery of genes and druglike small molecules that enhance neuronal-fiber regeneration. 

The researchers have also used their systems to discover molecules that enhance the wiring of mammalian neurons.

Yanik and his colleagues are now attempting to use their zebrafish-screening technology to study genes known to affect human development, and to play a role in various neurological disorders. They also hope to study and image the way in which the brains of these organisms transmit electrical signals, and how this information is processed under the influence of various neurological drugs.

“We are also developing assays to figure out how we can make specific types of neurons that are lost in different diseases, such as Parkinson’s or epilepsy, by testing large numbers of combinations of regulatory genes,” Yanik says.

Yanik grew up in Antalya, on the Mediterranean coast of southwestern Turkey. While in high school he joined the Turkish Physics Olympics team, winning bronze medals at International Physics Olympiads in China and Australia.

Partly as a result of that success, Yanik was accepted to MIT for his undergraduate studies, and moved to the United States at the age of 17. While studying for his PhD at Stanford he developed a technique to stop and store pulses of light within microchips. He also began taking courses in cellular biology and neuroscience at Stanford Medical School.

Ultimately, he hopes his research will help to improve the lives of people with a range of diseases. “Hopefully the technologies we are developing will help the research community to discover therapeutics for various neurological diseases,” he says.'

Haberin Kaynağı MIT NEWS:
The brains behind research on the brain - MIT News Office

16 Temmuz 2013 Salı

Ali Şükrü Kıran

           


                Haziran ayı yayın konum Amerika'da Ernst&Young tarafından yıllın girişimsici seçilen İTÜ Makine Mühendisliği mezunu dr.Ali Şükrü Kıran.Kıran'ın Makina Mühendisliği macerası;çocukken evlerine gitmek için kullandığı buharlı trenlerin onu cezbetmesi ile başlar önce Vefa Lisesi'ni kazanır ve daha sonra İTÜ Makina Mühendisliği bölümüne girer şans bu ya Kıran'ın girdiği sene buharlı makinalar dersi kaldırılır.O da başka makinalara başka konulara merak salar ve bunun üzerine makina mühendisliğinden mezun olduktan sonra İTÜ'de Endüstri Mühendisliği üzerine yüksek lisans ve doktora dercelerini alır.Öğretim görevliliğine başladığı sırada Amerika Texas Teknik Üniversitesi'nden davet alır ve gider.Orada profesör olarak çalışmaya başlar ancak akademisyenliğin kendini tekrar etmek olduğunu anladıktan sonra da 1991 de üniversiteden ayrılır ve San Diego'da Kıran Analytics şirketini kurar.Kıranın belirttiğine göre bu şirket insan lojistiği üzerine kurulmuş.Mesela havalimanlarındaki yürüyen merdivenler biri yukarı diğeri aşağı inerken insanlar çok bekliyorlarmış ve Kıran Danışmanlık üçüncü bir merdiven dizayn etmişler yoğunluğa göre aşağı yada yukarı kullanılabilen ve bu dizaynı dünyada ilk yapan firma olmuşlar.Müşterilerinden bazıları Universal Studios,Disney,Dell,Ibm gibi büyük firmalar.Daha sonra Exametric.co adı altında ikinci şirketini kurar ve o da bankalardaki insan sirkülasyonunu sağlama adına kurulur.Yine orada da çok büyük bankalarla çalışmış bazıları Bank of America,Hsbc,Wells Fargo Bank.Ali Kıran San Diego'da yaşamını sürdürüyor evli ve üç çocuk sahibi eşi Amerikalı ancak tam bir Türkiye aşığı Kıran'lar yılın yarısını Amerika'da geçirirken diğer yarısını Türkiye'de geçiriyorlar.Ali Kıran  Amerika'da yaşamasına rağmen Türkiye bağlılığını kaybetmemiş ve San Diego Türk Evi'nin de başkanlığını yapmış ve hala yapmakta.Ali Kıran kendi okulunu da unutmamış çeşitli bağışlarda bulunmuş..Eğer İTÜ İşletme Fakültesi'nde okuyorsanız veya orada ders alıyorsanız bu soyisim size tanıdık gelebilir İşletme Fakültesi'nde ki Dursun Kıran Benzetim Laboratuarı Ali Kıran tarafından okulumuza yaptırılmıştır aynı zamanda kütüphanemize yapmış olduğu katkılarlada kaynaklarımıza kaynak katmıştır.

İTÜ İşletme Fakültesi Dursun Kıran Benzetim Laboratuarı Açılışı:


Kıran Danışmanlık hakkında daha çok bilgi bulmak isterseniz bu linki tıklayabilirsiniz:
http://www.kiran.com/

30 Mayıs 2013 Perşembe

Mehmet Toner

     



               Mayıs ayı yayın konum Amerika'da kanser araştırmaları için kullanılacak olan biyoçipin bulunmasında önemli bir yere sahip olan İstanbul Teknik Üniversitesi makine mühendisliği mezunu Prof. Dr. Mehmet Toner.Mehmet Toner San Josef'in  ardından, İTÜ makine mühendisliği bölümünü kazanmış ve1983 yılında mezun olmuştur.Yüksek lisansını Amerika'da yapmaya karar verdikten sonra Yale Üniversitesi ve MIT'den kabul alıp MIT'nin o zamanlarda ilerisi için çığır açacağı düşünülen yeni bölümü medical mühendisliği için MIT' yi seçmiştir.Yüksek lisansını makine mühendisliği alanında tamamladıktan sonra doktorasını yine aynı üniversitede tıp mühendisliği bölümünde 1989'da tamamlamıştır.Mehmet Hoca Amerika'da biyomedikal çalışmaları ile tanınıyor hem Harvard Tıp Fakültesi cerrahi bölümünde profesörlüğü bulunup hemde MIT'de mühendislik bölümünde profesorlüğü bulunmaktadır.Kulağa biraz garip geliyor bir makine mühendisinin tıp fakültesi cerrahi bölümün de bulunması ama evet öyle hatta Mehmet Hoca'nın annesi dahi Mehmet Hoca'yı tıp doktoru zannedermiş.Mehmet Hoca'nın çalışmaları şu an kanser olarak medyada yer alıyor olsa da veya tüm dünyaca yayılan bir hastalık olmasıyla çok gündemde olsada Mehmet Hoca metabolik hastalıklar,aids yanık ve travmalar üzerine de çalışmış ve çalışmaktadır.Mehmet Hoca hem MIT hemde Harvard'da bir yandan hocalık görevlerini yerine getirirken aynı zamanda bu iki üniversitesinin ortak bir paydada buluştuğu sağlık bilimleri ve teknolojileri birimindede araştırmalarını sürdürmektedir.Mehmet Hoca'nın üzerinde çalıştığı çip hakkında bilgi verirsem; kanser bir kan hastalığı bu çok öncesinden beri biliniyor bir kan örneğinde milyarlarca hücre içerisinden kanserli olan hücreleri tespit etmekte kullanılacak olan çip sadece kanseri teşhiste kullanılmayacak aynı zamanda doğru ilacın doğru zamanını da belirleyecek,hastanın tedaviye cevap verip vermediği hakkında doktoru bilgilendirecek çığır açacak bir buluş.Kredi kartına benzeyen bir şekli olan bu çipi abisine gösterdiğinde abisi 'kimseye gösterme bunu,çok önemli buluş bu mu,biz seni Amerika'ya bunu bulman için mi gönderdik' demiş:))Mehmet Hoca'ya makine mühendisi olarak nasıl tıp fakültesinde hoca olduğu sorulduğunda Mehmet Hoca'nın çok net bir duruşu var mühendislik eğitimi temelli olan insanlar aslında diğer disiplinlerin temellerini almış  oluyorlar doktorlar klinik araştırmaları yaparken mühendis ona yardımcı olacak ürünün bulunmasında ve gelişmesinden sorumlu tabi ki bunları biyokimya,genetik,fizyoloji bilmeden olmayacağını da belirtiyor.Mehmet Hoca bu araştırmalarına nasıl ödenek bulduğunu nasıl araştırdığını anlatırken şu noktalara dikkat çekiyor öncelikli fon devlet tarafından veriliyor daha sonra bu araştırmalarda ilgili üniversitelerin ilgili bölümlerince ortaklık başlıyor okullardan fonlar geliyor aynı zamanda yaptıkları araştırmayla ilgili vakıflardanda gelen ödeneklerle de bu araştırmalar bütçelerini oluşturup daha güvenli bir şekilde parasal sorunlar olmadan tamamlanıyor.Mehmet Hoca'ya Türkiye'de ki eğitim durumu,bu araştırmalara bakış açısı ve daha sonrasında günümüz gençliği,türk gençliği hakkında sorular sorulduğunda verdiği yanıtlardan seçtiklerim öncelikli olarak Türkiye'de disiplinlerin çok katı olduğunu kendisinin şu andaki Harvard'da ki konumunu İstanbul Tıp Fakültesi'nde veya diğer tıp fakültelerinde olamayacağını söylüyor nitekim öyle hangimiz biliyoruz ki gittiğimiz bir üniversite hastanesinde cerrahi bölümünde bir makine mühendisi bir profesör var .Toner bu ayrımın yapılmaması disiplinlerin birbiriyle kaynaşmasını ve ancak çözümlere böyle gidiliceğini belirtiyor.Araştırmalar konusuna geldiğimizde Türkiye'de üniversite var ancak araştırma üniversiteleri yok yani lisanstan sonra yüksek lisans doktora yapan kişi sayısının çok az olduğunu Türkiye'de doktora eğitimi alan kişilerin öncesinden günümüze toplam sayısının Amerika'da ki toplamda üç üniversite her yıl bu sayıda doktora mezunu veriyor diye düşücesini belirtirken doktora öğrencisi yetiştirmeyi kendi ürünlerimiz üretip başka ülkelere satabilmemzi, öğrencileri yurt dışına okumaya gönderip orda gördükleri şeyleri Türkiye'de taklit etmeleri değil kendilerinin araştırıp özgün şeyler geliştimesini dürüst çalışmalarını tasiye ediyor.Gençlere güveninin sonsuz olduğunu çok çalışarak ve dürüst olarak her şeyi yapabilecekleri söyleyen Toner MIT'de doktorasını yaparken hocasının hocasının kendisine verdiği tavsiyeyi de belirtmeden geçemeyceğim bilim yapacaksan uç noktalarda çalış ancak uç noktalarda çalışırsan zincir alır yürür diye.Kanser çalışmaları ya da diğer çalışmalarında bu sözleri ilke haline getirmiş ve çalışmalarını bu ilke etrafında toplamıştır.Türkiye'ye sık sık gelen Toner İTÜ'de aldığı eğitimle gurur duyduğunu her konuşmasında, her söyleşisinde belirtip okulumuza olan bağlılığınıda her defasında dile getiriyor.İtü'de aldığımız eğitimlerle,öğrendiğimiz ilkelerle neler yapılabilecğini gösteren en iyi örneklerden birisidir Mehmet Toner.



Eğer Mehmet Toner'in araştırmaları,yayınları,ödülleri hakkında bilgi almak isterseniz internet sitesi:

http://hst.mit.edu/users/mehmettonerhmsharvardedu

26 Nisan 2013 Cuma

Ali Erdemir



               


                  Nisan ayı yazımı geç olsa da ay bitmeden yetiştirdim bu ay yurt dışında önemli buluşlara imza atmış sayamadığım kadar fazla ödülü olan bir İTÜ'lü den bahsedeceğim Ali Erdemir.Ali Erdemir 1954  Adana doğumlu 1977 yılında İTÜ Metalurji ve Malzeme Mühendisliği'ni bitirdikten sonra iki yıl İskenderun Demir-Çelik Fabrikası'nda çalıştıktan sonra mastır ve doktora eğitimi için Amerika'ya gitmiş ve Georgia Teknoloji Enstitüsü'nde Malzeme Mühendisliği üzerine 1982 de master derecesini daha sonra Malzeme Bilimi ve Mühendisliği üzerine 1986 da doktora derecesini almış ve 20 yılı aşkın süredir de Argonne Laboratuvarı'nda çalışmalarını sürdürmektedir.Argonne Laboratuvarı Ankara-Amerika Enerji Bakanlıkları tarafından kurulmuştur. Erdemir yaptığı sürtünme deneyleriyle rekor kırmış,üzerinde çalıştığı ve teflondan 40 kat daha kaygan olan karbon kaplama ile sürtünme katsayısını 20 kat düşürmeyi başarmıştır.
                  Ali Erdemir Argonne Laboratuvarı'nda üst düzey profesörlerden olup 20 yıllık çalışmasının sonucu olan borik asitin dibe batmadığını,sürtünen yüzeylerin en ince yerlerine kadar ulaşabildiğini ve kaygan bir yüzey oluşturduğunu saptamıştır.Son bilinen, kesin sonuçlarını aldığı ve üzerine sayısız ödül kazandığı,atıflar aldığı, ülke ekonomisine büyük katkı sağlayacak olan buluşu ,Erdemir motor yağına borik asit parçaları atıp motor parçaları arasındaki sürtünme sırasında enerji kaybını minimuma indirgemiş bu hem enerji tasarrufu sağlamış hemde motor parçalarının daha uzun ömürlü olmalarını sağlamıştır.
                  Ali Erdemir triboloji alanında Argonne Laboratuvarı'nı dünyadaki sayılı merkezlerinin arasına girmesinde çok büyük desteği olmuştur.Erdemir'in borik asit mucizesi ülke ekonomilerinde %4-5 oranlarında tasarruf ettiricektir ki bu da azımsanmayacak bir yüzdedir.Erdemir yaptığı buluşlarla 1991,1998,2003, 2009 ve 2012 de R&D ödüllerini kazanmış bu ödüllerin yanında daha bir çok uluslararası ödül kazanmış 1000 den fazla makalesi yayınlanmış 5000 den fazla citation yapılmıştır.Erdemir'in bu çalışmalarını takip eden Anadolu Üniversitesi Ali Erdemir'e fahri doktora ünvanı vermiştir.Belki de İTÜ'de temellerini almış olup bu kadar önemli buluşlar ortaya koyan Ali Erdemir'i bu çalışmalarından ötürü her dönem dünyaca ünlü bilim adamlarını okulumuza getiren Rektörümüz Mehmet Karaca tarafından bir sonraki dönem İTÜ'ye gelmesi için davet edilir İTÜ tarafındanda bir fahri doktora ünvanı verilir.Herhalde ilk mühendislik derslerini alıp daha sonrasında kendini daha da geliştirip dünyaca ünlü bir bilim adamı olmak,ülkelere,insanlığa katkı sağlamak ve daha sonrasında mezun olduğu okul tarafından fahri doktora ünvanı verilmesi Ali Erdemir adına çok gurur verici olurdu.
Ali Erdemir'in çalışmalarını bu adresten takip edebilirsiniz:
http://www.anl.gov/contributors/ali-erdemir

4 Mart 2013 Pazartesi

Aydoğan Özcan


                                                                                                    Mart ayının konusu Amerika'da yapmış olduğu Lucas projesiyle gündeme gelip birçok ödül alan Aydoğan Özcan.Aydoğan Özcan Bilkent Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği mezunu Stanford Üniversitesinde master ve doktorasını yapmış. Doktora sırasında onlardan sorumlu olan hocası Amerika'nın en büyük savunma şirketlerinde birinde görevli olup Aydoğan Hoca'nın doktara sırasında 17-18 buluşu bu firma tarafından lisanslanmış.Aydoğan Hoca doktorasını bitirdikten sonra Harvard tıpta 2 yıl çalışıp kendi laboratuvarını kurmak için Amerika'nın prestijli üniversitelerinde UCLA  California'ya gitmi.Meslektaşlarına Lucas projesinden bahsettiğinde hepsi bu konuyla çok ilgilenip Aydoğan Hoca'ya yardımcı olmaya çalışmışlar,üniversite yönetimide Aydoğan Hoca'ya laboratuvarını kurması için bütün desteği sağlamışlar. Aydoğan Hoca çeşitli bölümlerden öğrencilerini ekibine alıp projelerini hayata geçirmeye başlamış. Kendi ekibinde iki de Türk öğrenci var,ekibindeki öğrencilerde Aydoğan Hoca'nın genç yaşta profesör olmalarına kendilerinden sadece bir kaç yaş büyük olmalarına, çalışma şevkine,insanlığa yardımcı olma adına çalışmalarını sürdürdüğünü ve onlara da bu doğrultuda örnek ve yol gösterici olduğunu söylüyorlar.Peki Lucas neydi Aydoğan Hoca neden birden Amerika gündemine oturdu ve en genç bilim adamı ünvanını aldı?Lucas projesi zamanın kısıtlı olduğu acilen teşhis konulması gerektiğinde kullanılabilecek bir alet bir aparat. Kamerası olan bir cep telefonuna bu aparatı takıp telefonunuza hafıza kartı takar gibi incelenmesi gereken örneği inceliyorsunuz idrar ,kan, tükürük gibi örnekleri inceleyebiliyor. Bu alet örnekte bulanan organizmaları yada sayımları fotoğraf çeker gibi görüntüler oluşturup doktorun sağlıklı ve hızlı teşhis koymasını sağlamaktadır.Aparat bu kadar çok şey yapıyor olmasına rağmen 5-10 doları geçmeyen bir maliyette üreticiler için ideal bir seri üretim malzemesi.Özcan bu buluşuyla bir çok ödül aldı dünyadaki en önemli 10 bilim adamından biri oldu ayrıca kendisine Amerika'nın en genç bilim adamı ünvanı da verildi ödülleri saymaya devam edersem yazı bitmez.Aydoğan Özcan'a  bir röportajında Türkiye'ye dönüp dönmeyeceği sorulmuş verdiği cevap beyin göçünün Türkiye'ye geri dönüşünün Türkiye'nin bacağına sıkılan bir kurşun olacağını söylüyor.Amerika hükümetinin bilimsel çalışmalara verdiği desteğin azımsanmayacak bir miktarda olduğu üstüne bir çok ülkeden Amerika'ya araştırmacıların geldiğini ve devletten destek almanın zamanla zorlaştığını belirtmiş.Türkiye'de ki eğitimin ilerlediğini ve araştırmalara desteğin verildiğini ancak dış ülkelerdeki vatandaşlarını toplarsa bunun üstesinden gelemeyeceğini ve Türkiye'yi kötü etkileyeceğini düşünüyor böyle konularda ülkelerde denge olması gerektiğini düşündüğünü ve uzun vadede Türkiye'ye dönme gibi bir düşüncesinin olmadığını belirtiyor.Kendisiyle ilgili İTÜ' ye geleceği hakkında dedikodular vardı aslında dedikodu değil yeni rektörümüz Mehmet Karaca' nın hedeflerinden biri de yurt dışında bulunan önemli bilim adamlarını İTÜ'ye getirmek Aydoğan Hoca'nın İTÜ' ye geleceği haberleride böyle ortaya çıkmış Fakat Aydaoğan Hoca'nın söyledikleri yukarıda, gelmesi biraz zor gibi ama gelirse kendi alanım olmasa da onun dersine zevkle gideceğim kesin.



Aydoğan Özcan'ın Lucas projesini anlatığı bir videosu:



Ayrıca Aydoğan Özcan'ın araştırmalarıyla ilgili bilgi almak istersenizde internet sitesi:

http://innovate.ee.ucla.edu/

3 Şubat 2013 Pazar

Sertaç Karaman

         



                

                     İTÜ'lü başarılı insanların hayatlarından,onları bu başarılara iten olgulardan,başarılarından bahsetmeye bu ay Sertaç Karaman ile devam ediyorum.Sertaç Karaman Bornova Anadolu Lisesini bitirmiş İTÜ'de Makine Mühendisliği bölümünü kazanmıştır.O sırada İTÜ'de bulunan Nihat Berker'in küçük bir gezi ödülüyle MIT'yle olan macerası başlamış.Nihat Berker'in bu konudaki ödülü nedir, kimlere verilmişti bu ödül biraz ondan bahsedeyim.Nihat Hoca MIT'de uzun yıllar çalışmış babasının vasiyeti üzerine babasının da önceden bir üyesi olduğu İTÜ'de hocalığa başlamış ve her yıl birinci sınıflardan bölümünde birinci olan öğrencileri bir haftalığına MIT'de ders almaya götürüyordu,öğrenciler istedikleri dersleri alıyor ve hocalarla tanışıyorlardı.Sertaç Karaman'ında yüksek lisansında ve doktorasında hocası olan Emilio Frazzoli ile tanışması bu gezide başlıyor daha sonra Sertaç Karaman ikinci senesinde çapa başvurup bir yandan Makine Mühendisliği okurken diğer yandan da Bilgisayar Mühendisliği okumaya başlıyor her iki bölümü de birincilikle bitiriyor ve yüksek lisansını Makine Mühendisliği alanında MIT' de yapıyor yüksek lisansını 5.0 ortalama ile tamamladıktan sonra yine MIT'de doktorasına başlıyor Elektrik Mühendisliği ve Bilgisayar bilimi üzerine ve 2012 de doktora eğitiminide tamamlayıp 2012 güz döneminde asistan profesör olarak MIT'de havacılık ve uzay bölümünde görevine başlar.Daha çok robotik çalışmalar üzerinde durup araştırmalarını o yönde sürdürmeye devam ediyor .Sertaç Karaman yüksek lisansı ve doktora eğitimi boyunca danışmanının bölümünde ona araştırmalarında yardım etmiş ve daha öğrencilik yıllarında araştırmalarıyla yayınladıkları makalelerle bir öğrencinin yayınlayabileceğinden daha fazla yayını olmuş ve bir o kadar da fazla kendi adına atıfları bulunmaktadır.Sertaç Karaman'ın bu başarısı kesinlikle tesadüfle gelen başarılardan değil daha  İTÜ' deykende Makine Bölümündeki bir hocanın çalışmalarına yardımcı olmuş hocasının çalışma grubuna katılıp bir nevi geleceğini inşa etmiş.Sertaç Karaman ve onun gibi daha bir çok örneklerle yapmak istediklerimizin, hayallerimizin olabileceğini unutmamalı kendimize ve hayallerimize sınır koymamalıyız:)

Sertaç Karaman'ın robotik çalışmalarından  örnek bir video;




Sertaç Karaman'ın MIT'de ki sayfasını ve araştırmaları hakkındaki bilgilerede buradan ulaşabilirsiniz:

http://sertac.scripts.mit.edu/web/

8 Ocak 2013 Salı

Dr.Burçin Becerik Gerber

               



                    İTÜ'nün yetiştirdiği öğrencilerin acaba şu anda hangi başarılara imza attıklarını yurt dışındalar mı daha çok yoksa yurt içinde mi daha çok faaliyet gösteriyorlar diye araştırırken dünyanın en prestijli teknoloji dergilerinden MIT'nin çıkardığı Technology Review dergisinin araştırdığı  '35 İnnovators Under the Age of 35' (35 yaş altı 35 mucitten biri) bir İTÜ'lü Burçin Becerik Gerber .İTÜ'de Mimarlık okuduktan sonra yine aynı bölümde estetik üzerine yüksek lisansını yapmış o sırada Türkiye'nin yaşadığı hala anılarıyla,davalarıyla süren 1999 İzmit depreminden bir İzmitli olarak çok etkilenmiş ve neden sorularını kendine sorarak daha iyi nasıl olur daha sağlam nasıl olur diye yurt dışında eğitimine devam etmek istemiş ve University of California,Berkeley'dan kabulü gelmiş ve ikinci masterına burada başlamış.Amerika'da kalması için iyi bir nedeninin olması gerektiğini düşünmüş,buna değer bir şey olması gerektiğini düşünerek Harvard'a başvurmuş ve kabul edilmiş böylece doktora eğitimine başlamış bu sırada Harvard'da tanıştığı şehir bölge planlamacı Amerikan olan eşiyle evlenmiş ve iki erkek çocuğu annesi olmuştur. Amerika'nın LosAngeles şehrinde yaşayan Becerik hayatında hep başarılı olmak istemiş, küçüklüğünden beri çok başarılı bir öğrenci olmak istemiş fakat ilkokulda bu düşünceleriyle paralel gitmemiş notları hatta ilkokul hocası doktor olan anne ve babasına 'Bu kız üniversiteyi okursa şükredin' demiş.Hep başarılı insanların yanında yer almış onlara ,yetişmeye ,onların ortamlarına girmeye çalışmış ve sonuç olarak hayallerinin çoğunu gerçekleştirmiş şu an USC University of Southern California'da profesörlük yapmakta ve kendine ait laboratuvarı ve çalışma grubu bulunmakta çalışma grubuna öğrencilerini seçerken kendinden daha zeki daha başarılı kendini zorlayabilecek öğrenciler arıyor  Mimarlık ve İnşaat Mühendisliği öğrencilerine duyurulur:).Becerik ve ekibi akıllı binalar üzerine çalışıyorlar vücut ısınız düştüğünde ona göre bina sıcaklığını ayarlayan enerji tasarrufu sağlayan verimli binalar yapmak üzerine çalışmalarını sürdürüyorlar.Sizinle konuşan sizi dinleyen isteklerinize karşılık veren ihtiyaçlarınızı karşılayan binalar yapmak istiyorlar bu binaları yapmak ve insanların isteklerini ihtiyaçları anlayabilmek onlara konfor ve rahatlık sağlamak içinde çalışma grubunda sinema okulundan öğrencilerden tutun pozitif bilimler okuyan öğrenciler dahi var.Bu kadar çalışmanın armağanı olarakta MIT'nin ödülüne layık görülmüş ama ben daha fazlasını hak ettiklerini ve alacaklarına da inanıyorum.kendisi Türkiye'ye şimdilik geri dönmeyi düşünmüyor ama kim bilir belki bir gün onu İTÜ sınırları içinde bir konferans verirken yada bir ders sırasında görebiliriz:)

Dr.Burçin Becerik Gerber hakkında daha fazla bilgi ve çalışmalarını görmek isterseniz sitesini ziyaret edin derim:)

http://cee.usc.edu/faculty-staff/faculty-directory/becerik-gerber.htm